Her setin bir hikayesi var…

Roma‘nın kalbindeki Vatikan‘da, genç mimar Isabella Rossi, Sistine Chapell‘nin gizemli dünyasına adım attı. Görevlendirildiği restorasyon projesi, onu bu kutsal mekânın gizli köşelerine ve karanlık geçmişine götürecekti.

Bir gece, Isabella şapelin sessiz koridorlarında tek başına çalışırken, duvarlardaki fresklerin titreştiğini fark etti. Yaklaştığında, bir freskin parçasının hafifçe hareket ettiğini gördü. Merakına yenik düşerek, gizli bir geçide açılan freski araladı.

Geçit, Isabella’yı mum ışığıyla aydınlatılmış gizemli bir odaya götürdü. Ortada, tozlu bir kitapla dolu antik bir masa vardı. Isabella kitaba uzandığında, sayfalar kendiliğinden açıldı ve eski bir dilde yazılmış, kayıp bir hazineyi işaret eden şifreli bir metin ortaya çıktı.

Isabella, heyecan ve korkuyla doldu. Bu, yüzyıllardır aranan efsanevi bir hazine olabilir miydi? Gizemli metni çözmek için yola koyuldu, ancak kısa süre sonra onu takip eden gizemli figürler fark etti.

Gölgelerden kaçarak, Sistine Chapell‘nin labirent gibi koridorlarında koştu. Gizli geçitleri ve gizli odaları keşfederek, sonunda kendisini şapelin en kutsal yerine, Papa’nın tahtının bulunduğu sunağa ulaştırdı.

Sunağın altında, gizli bir mahzen keşfetti. İçeri girdiğinde, yüzyıllar önce kaybolan bir hazine olan Aziz Petrus’un kayıp asasını buldu. Ancak tam o anda, onu takip eden figürler mahzene girdi.

Isabella, asasını sıkıca kavradı ve gizemli bir güçle figürleri püskürttü. Mahzenden kaçarak, Sistine Chapell‘nin  görkemli kubbesinin altından özgürlüğe koştu.

O geceden sonra Isabella, Sistine Chapell‘nin gizemini ve kayıp hazinenin gücünü asla unutmadı. Genç mimar, artık sadece bir restoratör değil, aynı zamanda kutsal bir sırrın koruyucusuydu.