Nepal‘in Annapurna Dağları’nın eteklerinde, gizemli bir köy olan Shangri-La gizliydi. Köyün sakinleri, nesiller boyunca halat tütsü yapma sanatında ustalaşmışlardı.

Bir gün, köyün en yetenekli tütsü ustası olan Maya, garip bir rüya gördü. Rüyasında, dağların derinliklerinde kayıp bir hazine olduğunu gördü. Hazine, Shangri-La‘nın kaderini sonsuza dek değiştirecek bir güç içeriyordu.

Maya, rüyasının peşinden gitmeye karar verdi. Köyün yaşlılarından izin aldı ve dağlara doğru yola çıktı. Günlerce yürüdü, tehlikeli geçitleri aştı ve vahşi hayvanlarla karşılaştı.

Sonunda, Maya rüyasında gördüğü mağaraya ulaştı. Mağaranın içi karanlıktı ve nemliydi, ancak Maya korkmadı. İçeri girdi ve ilerlemeye başladı.

Mağaranın derinliklerinde, Maya hazineyi buldu: Altın ve mücevherlerle dolu bir sandık. Ancak sandığın üzerinde, onu açan herkese lanet getiren eski bir yazı vardı.

Maya, lanetten korkmadı. Sandığı açtı ve içindeki hazineyi aldı. Shangri-La‘ya döndüğünde, hazineyi köylülere dağıttı ve köyü refah ve mutlulukla doldurdu.

Ancak lanet, Maya‘yı takip etti. Hazineyi açtığı için, hayatının geri kalanında yalnızlık ve üzüntü ile yaşamak zorunda kaldı. Shangri-La‘nın sakinleri, Maya‘nın fedakarlığını asla unutmadılar ve onun halat tütsüsünün kokusunu her yaktıklarında, onun hikayesini anlattılar.

Ve böylece, Nepal‘in gizemli dağlarında, halat tütsüsü sadece bir koku değil, aynı zamanda kayıp bir hazine bir fedakarlığın hikayesi oldu.